Yönetişim: Uzun ince yol
Madem ABD, internetin kurucu babası olarak, internetin bundan sonraki “yönetişimini” başkalarına bırakmaya hazır, o halde ortaya nasıl bir yönetişim biçimi çıkacak? Bu sorunun yanıtını İstanbul’da bu hafta boyunca toplanacak olan İnternet Yönetişim Forumu’ndan alamayacağız. Çünkü konu, yönetişimin tekniğini saptamaktan çok öte sorular içeriyor. İnternetin 15. yılında “ne” olduğunu, mevcut liberal ekonomi sistemine “nasıl” etki yaptığını, üretim biçimini “neden” değiştirmeye başladığını tanımlamadan, yönetişim konusunda bir karara varılması mümkün olamaz.
İnternete yönetişim modeli aranırken, web stili yaşam/üretim biçiminin ekonomi-politiğini kurcalayan iktisatçılar, 20. yüzyıla ait kavram ve değerlerle, 21. yüzyıla ve “yarının” sorunlarına yanıt aranamayacağı kanaatinde.
Örneğin Amerikalı iktisatçı, “teknoloji vizyoneri” Jeremy Rifkin, konuyu iş yönetimi açısından ele alarak, herkesin yüreğini hoplatan şeyler söylüyor: Sayısal devrim sayesinde ortaya öyle uygulamalar çıkıyor ki, bilgi temelli ürünlerin üretim maliyeti sıfırlanmaya başladı. Plağın yerini CD, onun yerini internetten indirme aldı. Müziğin dağıtım kanalı değişti. Bilgiyi, “üreten tüketici” (prosumer) üretir oldu. Bilginin paylaşımı bedavalaşıyor (bkz: Wikipedia). Haberin dağıtım kanalı baskıdan sayısala kayıyor. Tüketici, habere para ödemek istemez oldu (bkz: Youtube). Kağıtsız kitap yayıncılığı var artık. Hatta bazı e-kitapların dağıtım kanalında para söz konusu değil. Klasik hizmet sektöründe de bunu görmeye başladık: İnsanlar, evlerini, otel odası gibi kiraya veriyor (bkz: airbnb). Sadece New York’ta, geçen yıl 1 milyon geceleme, otellerde değil, bu kiralık evlerde yapıldı. Enerji konusu da aynı yolda: Sıfır maliyetli sürdürülebilir kaynakları kullananlar, milyonlara çıktı. Almanya’nın enerjisinin % 25’i böyle. 2020’de oran % 35’e yükselecek. Çin, 4 yılda 80 milyar Dolar yatırım yaparak halka, güneş/rüzgardan kendi elektriğini üretme fırsatı verecek… Kısacası, gelişmiş dünya bu konuları “işbirlikçi ortaklıklar” (collaborative commons) ve “sıfır marjinal maliyet” gibi kavramlarla düşünmek zorunda artık.
Rifkin’in, saygın iktisatçılarca “şabloncu, hayalci” bulunan, ama gerçeklik de taşıyan görüşleri, bilgi toplumu olabilmiş az sayıda ülkenin, çağdaş eğitimli yüksek gelirli kesimine anlamlı gelebilir. Onlar, kendilerine “öyle” bir dünya sağlayan internet için yeni bir yönetişim modeli düşünebilir. Ama ya dünyanın, eşitsizlik belası artmaya devam eden geri kalanına?