Karamsar yazı
Siz bu satırları okurken, bir bilişim fırtınası daha geçmiş olacak. Eminim, çok kişi yenilikleri orada görmüş öğrenmiş, yeni düşüncelerin başlangıcını da orada oluşturmuş olacak. Birçok şirket, yeni ürünlerini burada tanıtmış, yeni uygulamaları burada tartışmış olacak. İçinde yer alınca parıltılı, güzel, insanın yüzünü güldüren bir olay.
Ama iki adım geriye çekilip bakınca, parıltının altından birkaç gerçeğin bas bas bağırdığını görüyorsunuz. İşte bunlar yüzünden karamsarım. Fikirden ürüne sürecinin tamamı Türkiye’de yürütülmüş ürün sayısı çok az. Üstelik her sene giderek de azalıyor. Bunlar arasında, yurtdışındaki benzerleri ile başa baş gelen parmakla sayılıyor; geçen, neredeyse hiç yok. Hele “yabancı rakibim yok, çünkü böyle bir şeyi kimse akıl edememiş” diyene rastlanmıyor. Varsa ve ben rastlayamamışsam, aman duyurun paylaşalım, övünelim, örnek alalım.
Peki, neden?
Kanımca, nitelikli düş, vizyon, hedef eksikliğinden. Hemen hepimiz, batı ülkelerinin düşlerini paylaşıyor, onların vizyonlarına sarılıyor, onların hedeflerinin peşinden koşuyoruz. Küreselleşme olgusunu bu kadar kendine zarar biçimde almak ve anlamak için çok uğraşmak gerek, ama başarmışız. Hangi konuda geleceğe bir yol haritası çizilmeye kalkışılsa, “AB ortalaması şu kadar, biz de ona yakın bir hedef koymalıyız” kestirmeciliği baskın çıkıyor. Sonuç olarak, AB ortalamasının altında kalmayı amaçlayan bir hedef alkış alıyor ve uygulamaya konuluyor. Geri kalmanın, geri gitmenin başka tarife ihtiyacı yok. Unutmayın, doğru vizyon ve doğru hedefler konulduğunda bu ülke, çok parlak sonuçları zorlanmadan alabiliyor. 1992 yılında, telefon ağının sayısallaşmasında Fransa’nın ardından ikinci sıradaydık. Bunu, zamanında PCM-30 ile mevcut santralleri sayısala dönüştürüp, DİCLE ile köylere fiber bağlantılı sayısal santral götürerek yaptık. Hiç yabancı teknoloji kullanmadan, üstelik yokluklar devrinde, “70 cente muhtaç” bir ekonomide. Kendi sorunumuza kendi düşlerimizle ve uygun vizyon oluşturup doğru hedefler koyarak.
Bugün?