NSA, Bitcoin ve Gezi 2013’e damga vurdu


Geçtiğimiz yıl hem dünyada hem de ülkemizde etkileri fazlasıyla görülen, toplumsal yansımalarının teknolojiyle tartışıldığı başlıklar öne çıktı.
2013 yılı dendiğinde aklımıza gelen ilk kişi hiç kuşkusuz Edward Snowden. Eski bir CIA ajanı ve NSA çalışanı olan genç adamın -kendi ifadesiyle- vicdanen rahat olmadığı için paylaştıkları tüm dünyayı ayağa kaldırdı. Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) ile Britanya’nın istihbarat birimi GCHQ’nun dünyamızı saran web ağı, cep telefonları, uydular ve hemen her iletişim aracını kullanarak tüm dünyadan istihbarat verileri topladığı ortaya çıktı.
Aralarında Türkiye’den de kişilerin bulunduğu hemen her ülke liderinin dinlendiğinin ortaya çıkmasıyla birlikte, aralarında Facebook, Google, Microsoft, Yahoo, PalTalk, AOL, Skype ve Apple gibi teknoloji devlerinin de adı geçtiği üst düzey güvenlik gerektiren birçok kişisel hesaba doğrudan erişim sağlanması kamuoyunun gündemini uzun süre meşgul etti. NSA’in dev veri merkezlerinde tüm dünyadan toplanan verileri toplayarak işlediği bilgisi açığa çıkarken, özellikle 11 Eylül saldırısının ardından ABD Hükümeti’nin “saldırıları önceden önlemek” amacıyla bu programlara başladığı iddia edildi.
Türkiye’nin de dinlendiği ortaya çıktı
İngiliz The Guardian Gazetesi, aralarında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de bulunduğu 2009 yılında Londra’da düzenlenen G20 Zirvesi katılımcılarının dinlendiğini gösteren belgeleri yayınladı. 2 Eylül 2009?da Londra’da başlayan G20 maliye bakanları toplantısı ile ilgili ‘son derece gizli’ ibareli belgede, hedefin Ankara’nın malî reform ve regülasyon ile ilgili yaklaşımının yanı sıra Türkiye’nin diğer G20 üyeleriyle işbirliği isteğinde olup olmadığı bilgisine ulaşmak olduğu belirtildi. Bununla birlikte 80 kentteki elçilik binalarından telefonları dinleyen ABD’nin hem Ankara hem de İstanbul’da “Einstein” ismi verilen antenlerle izleme faaliyetleri yürüttüğü öne sürüldü.
Avrupa Birliği ülkeleri ABD’nin casusluk programına oldukça sert tepki vererek ekonomik ve politik ilişkilerin zarar göreceği endişesini paylaştılar. Avrupa Komisyonu’nun Adalet Yetkilisi Viviane Reding ise “Bu olay, kişisel verilerin korunması için açık bir yasal çerçeve oluşturulmasının lüks değil ihtiyaç olduğunu gösteriyor” şeklinde bir açıklama yaptı. Sayısal İşlerden Sorumlu Avrupa Komisyoneri Neelie Kroes, “NSA skandalının ardından Avrupalı şirketler ABD’nin bulut sağlayıcılarıyla çalışmayı bırakabilir” uyarısında bulundu. ABD’li Bilgi Teknolojileri ve İnovasyon Vakfı’nın (ITIF) NSA skandalından sonra yaptığı araştırma, önümüzdeki üç yıl içerisinde bulut bilişim pazarının 21,5 ile 35 milyar dolar civarında bir kayba uğrayacağını belirtti.
Paranın bal porsuğu: Bitcoin
Dünyanın en hızlı değer artışı yakalayan para birimlerinden biri dendiğinde artık aklımıza Bitcoin gelecek. Bundan 5 yıl kadar önce, 2008 yılında Satoshi Nakomoto adlı bir geliştirici, sayısal ortamda hayat bulacak yeni bir ödeme sistemi modeli oluşturdu. Nakomoto’nun ortaya koyduğu modele göre, bu elektronik para birimi güvenliğini sağlamak üzere açık kaynaklı bir şifreleme algoritması üzerine kurgulanacak ve herhangi bir merkezi otoriteye bağlı olmayacaktı. “Bitcoin” adı verilen bu yeni para biriminin kendi içinde tutarlı bir ekonomiye sahip olması için de bazı kurallar getirilmişti.
İnternet üzerinden bir kişinin diğerine ödeme yapabilmesini sağlayan yazılım ve sanal bir para birimi olarak tanımlanan Bitcoin, sahibinin kim olduğunu belirlemenin zor olduğu bir yapıya sahip olduğu için yeraltı dünyası tarafından sıkça kullanıldı. İpek Yolu (Silk Road) isimli bir web sitesinde Bitcoin ile uyuşturucu madde ve hapların satışının yapılması güvenlik endişelerinin ortaya çıkmasına sebep oldu.
Bitcoin resmi makamlarca kabul görmüyor
Bununla birlikte hiç kimseye ait olmayan, merkezileştirilmemiş, kullanıcıdan kullanıcıya aktarılan sayısal para birimi olan Bitcoin, bugüne kadarki hiçbir para birimine benzemiyor. Ne bir aileye, ne bir devlete, ne de bir şirkete ait olan para birimi, ardında bir iz bırakmadığı için sayısal ortamda takip edilemiyor. Dolayısıyla da “paranın bal porsuğu” olarak tanımlanan Bitcoin’e karşı hükümetler ve istihbarat örgütlerinin savaş açmasına sebep oluyor. Ayrıca kimseye bağlı olmayan bir ödeme sistemi ya da para birimi yaygın şekilde kullanılırsa, günümüzün en önemli ekonomik araçları yok olma tehlikesiyle karşılaşacağı için de ekonomi çevreleri pek de bu para birimine sıcak bakmıyor.
Bitcoin’in mevcut yapısıyla kanun kapsamında elektronik para olarak değerlendirilmediği belirtilerek, vatandaşları uyaran BDDK, Bitcoin ve benzeri sanal paraların taşıdığı risklerin üzerinde durduğu bir açıklamada bulundu. Bitcoin alım-satım işlemlerinin yürütüldüğü BTCTurk Platformu’nun CTO’su Emre Kenci ile de sohbetimiz sırasında Bitcoin’in riskli bir yatırım aracı olduğunu vurguladı. Yine de Kenci’ye göre, uluslararası para transferlerinde ve bir yatırım aracı olarak giderek popülerleşecek.
Gezi Parkı ile devletin teknolojiye bakışı değişti
Genç bir cumhuriyet olan Türkiye, 2013 yılında tarihinin en büyük toplumsal hareketlerinden birini yaşadı. Taksim’deki Gezi Parkı’nda 28 Mayıs’ta küçük bir kitleyle başlayan protestolar, Türkiye’nin tüm illerine yayılarak toplumsal bir harekete dönüştü. On binlerce kişinin soluğu sokaklarda aldığı olaylar sırasında teknoloji, hem bireylerin hem de kamunun farklı yönlerini keşfettiği bir olgu haline geldi.
Veri üzerinden anlık mesajlaşma uygulaması WhatsApp, telsiz mantığıyla çalışan Zello uygulaması meydanlardaki kalabalığın haberleşme kaynağı oldu. İnternet üzerinden yayın yapmaya yarayan Ustream ve kısa videoların Twitter’da paylaşılmasını sağlayan Vine ile Gezi Park’ı için yaratılan Capul.tv olayları anında tüm dünya ile paylaştı. Protestolarla ilgili konuların tartışıldığı Açık Demokrasi isimli forum sitesi, New York Times’ta ilan verilmesi için yaratılan Indiegogo kampanyasının başarısı, Instagram ve Tumblr gibi fotoğraf paylaşım platformlarının etkin kullanımıyla “Duran Adam” gibi karakterlerin ortaya çıkması eylemlere farklı bir boyut kazandırdı.
Karşılıklı bildiriler yayınlandı
Aralarında Orhan Pamuk, Buket Uzuner, Murathan Mungan ve Yaşar Kemal’in de bulunduğu dünya çapında 500’den fazla yazarın imzaladığı bildirgede, gerçek hayatta olduğu gibi sanal yaşamda da demokratik hakların verilmesi gerektiği açıklandı. Gözetlemenin açıkça “hırsızlık” olarak ifade edildiği bildiride, “Herkesin yasal olarak toplanacak, depolanacak ve işlenecek kişisel verilerine karar verme hakkı olmalı” denildi.
AOL, Apple, Facebook, Google, LinkedIn, Microsoft, Twitter ve Yahoo şirketleri “Devlet İzlemesinde Reform Yapın” adlı bir grup oluşturarak, hükümetten daha şeffaf olabilmek için izin istedi.