4G’de iş artık uygulayacılara kalıyor
Türkiye’nin 2009 yılında teknolojinin en olgun döneminde ve mobil internetin en uygulanabilir aşamasında 3G’ye geçiş yaparak bugün dünyanın en gelişmiş, pek çok ülkedeki LTE şebekelerinden daha hızlı 3G altyapılarına sahip olduğuna dikkat çeken Ahmet Hamdi Atalay, 2010’lu yılların ise, mobil şebekelerde veri trafiğinin ses trafiğini aştığı ve yıllık artışın olağanüstü boyutlara ulaştığı mobil genişbant dönemi (4G-LTE) olarak kabul edildiğini kaydetti ve “Kimilerince 3G+, kimilerince ise ön-4G olarak kabul edilen LTE (Rel.7,8) teknolojisi 2010 yılından itibaren pazardaki yerini alıp 2015 yılı itibarıyla ise gerçek 4G olarak kabul edilen LTE-Advanced (Rel.9 ve üstü) şebekeleri kurulmaya başlandı” dedi.
4G sadece Türkiye pazarı için değil küresel pazar için de yatırım
Ülkemizde katma değeri yüksek üretim ve Ar-Ge çalışmalarının her alanda desteklendiğini kaydeden Atalay, “Özellikle son dönemlerde artan teşvikler, Netaş olarak bizi de heyecanlandırdı ve bu alandaki çalışmalarımızın derinleşmesine vesile oldu. 4G geliştirmelerimiz sadece Türkiye pazarı için değil, küresel pazar için de yapılan bir yatırım. Netaş olarak, Türkiye’de 3G lisanslarının verildiği günlerde 4G çalışmalarımızı başlattık. 6 yıl önce başlayan çalışmalara öz kaynaklarımızdan 5 milyon dolar civarında yatırım yaptık. Amacımız; ürünün yaşayan ve gelecekteki gelişmelere de açık bir ürün olmasını sağlamak. ULAK Projesi kapsamında Aselsan ve Argela firmaları ile birlikte geliştirdiğimiz milli 4G ürünü, dünya ile eş zamanlı ve en son standart olan LTE-Advanced seviyesinde. Savunma Sanayi Müşteşarlığı, finansman desteğiyle geliştirilmekte olan bu teknoloji, dünyadaki çok az sayıda firma tarafından yapılabilir derecede ileri bir teknoloji ve bu artık Türkiye’de var” açıklamasını yaptı. Atalay, ULAK projesi kapsamında Netaş’ın geliştirmekte olduğu 4G Temelbant (baseband) ürününün, yazılımından donanımına her noktasının sıfırdan Netaş’taki Türk mühendisler tarafından yüzde 100 yerli olarak tasarlandığına ve geliştirildiğine vurgu yaptı ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Tamamına yakını ithal teknolojiler ile kurulan mevcut (2G ve 3G) mobil haberleşme şebekelerinin kurulması sırasında yurt dışına milyarlarca dolarlık döviz harcaması yapıldı. ULAK projesi sayesinde bunu en aza indirmek hatta yapılacak ihracat sayesinde tersine döndürmek mümkün hale gelebilecek”
BTK, 4G yetkilendirmesinin 2015 yılında yapılmasını planlıyor
2015 yılınında gerçekleştirilmesi planlanan 4G yetkilendirmesiyle ilgili görüşlerini de paylaşan Atalay şunları kaydetti: “BTK’nın çalışma planına göre 4G yetkilendirmesinin 2015 yılında yapılması planlanıyor. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı da mart ayı başında bu konuda düğmeye bastı. 3G yetkilendirmesinin 2009 yılında yapıldığı düşünüldüğünde 4G için biraz erken gibi görülsede 4G ile birlikte pazarın önemli ölçüde canlanacağını düşünüyoruz. Sektör buna hazır. Türkiye 2G ve 3G yatırımlarının tamamına yakınını yurt dışı kaynaklı teknolojileri kullanarak yaparak milyarlarca dolarlık ithalata ve önemli ölçüde cari açığa neden oldu. Bunun tekrarlanmaması için 3G yetkilendirmesi ile getirilen yerli ürün kullanımı ve Ar-Ge merkezi kurma zorunluluğu gibi düzenlemelerin daha uygulanabilir olması ve uygulamaların yeterince denetlenmesi büyük önem taşıyor. Türkiye’yi 2023 hedeflerine taşımaya ve dünya pazarlarında 4G adına bir milli marka yaratmaya imkân sağlayabilecek bu proje sayesinde, teknolojiyi sadece kullanan olmaktan çıkıp aynı zamanda üreten bir ülke haline gelebileceğiz.”
4G şebekelerinde iletim altyapısının fiber temelli olması kaçınılmaz
Atalay, frekans planlaması konusunda da değerlendirme yaparak “Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) tarafından kablosuz haberleşme için planlanmış bulunan 450 Mhz’den 3500 Mhz’e kadarki tüm frekans bantları 4G için de kullanılabilir durumda. Ülkeler, bu frekansların hangilerinin ne zaman nasıl kullanacağına kendileri karar verirler. Ülkemizde frekans planlama ve tahsisi UDHB ile BTK tarafından birlikte yapılıyor. UDHB tarafından, ULAK projesi kapsamında yapılan tasarım çalışmalara baz teşkil etmek üzere 450-470 Mhz bandının Kamu Güvenliği ve Acil Haberleşme için, 800, 900, 1800 ve 2600 Mhz bantlarının ise tüm Avrupa’da olduğu gibi ticari 4G şebekeleri için kullanılacağı ilan edilmiş durumda” şeklinde konuştu. Türkiye’de fiberin yaygınlaştırılmasının 4G’ye geçiş için çok önemli olduğunu belirten Atalay, 4G teknolojisinin tüketicilere; daha hızlı veri taşınması ve internete daha hızlı erişim sağlanması gibi büyük avantajlar sunulabileceğini söyledi. Atalay, bunların sağlanabilmesi için iletim (transmisyon) altyapısının hazır olması gerektiğinine dikkat çekerek “2G ve 3G şebekelerinde baz istasyonlarında oluşan trafiği merkez santrallere kablosuz (radyolink) sistemler üzerinden taşımak mümkün olabilirken 4G şebekelerinde trafiğin çok yüksek miktarlara ulaşacak olması nedeniyle bu mümkün olamayacak. Bu nedenle 4G şebekelerinde iletim altyapısının fiber temelli olması kaçınılmaz görünüyor. Türkiye’yi fiber ağlarla örüp fiberi her noktaya yaygılaştırmadan 4G teknolojisinden yeterince yararlanmak mümkün olmayacak. Türkiye artık Bilgi ve İletişim teknolojilerinde her türlü ürünü geliştirip üretme kabiliyetine ulaşmış durumda. Gerekli yönlendirme ve teşviklerle baz istasyonundan enerji sistemlerine, santral ve iletim sistemlerinden yönetim sistemlerine her türlü şebeke elemanlarının yerli üretimi mümkün. Bunun için milli bir politika anlamına gelen ‘Bilgi Toplumu Stratejisi ve 2015-2018 Eylem Planı’ resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu dokümanın 17. maddesi “Yerli 4N Elektronik Haberleşme Ekipmanlarının Teşvik Edilmesi” başlığını taşıyor. Dolayısıyla teknik kabiliyet var, politika var, iş uygulayıcılara kalıyor. ULAK projesi kapsamında; Netaş, Aselsan ve Argela firmalarınca birlikte geliştirilen yerli 4G baz istasyonu da bu konuda değerlendirilebilecek en güzel örnek. Hiçbir dış kaynak ve hazır ürün kullanmadan yazılım ve donanım olarak tamamen Türk mühendislerinin imzasını taşıyan milli bir teknoloji. Yerli 4G baz istasyonu ürünü 2015’te tamamlanmış olacak. 4G’ye geçiş sürecinde gerek teknolojisi ve gerekse maliyeti açısından yüksek şansa sahip olduğu inancındayız” açıklamasını yaptı.