Dijital dönüşüm için dillerden düşmeyen eğitim: İş dünyası ve birey neler yapabilir?
Daha ortada dijital dönüşüm, Endüstri 4.0 gibi kavramlar yokken bile, yıllar önce, ülkemizin daha iyiye gitmesi için yapılan sohbetler ve ciddi konuşmalar hemen hemen daima “Eğitim şart” diye biterdi. Hala bu devam ediyor. Üstelik günümüzde, dijital dönüşüm konusu bu söylemleri daha da keskinleştirdi. Bilgi ve inovasyonun gereğinden, “Nitelikli eleman” eksiği, “Beşeri sermaye”nin önemi vurgulandıktan sonra daha iyi eğitim için devletten bildik genel beklentiler tekrarlanır.
Bu söylemler devam ederken, raporlarda tekrarlanırken, bulunduğum ve konuşma yaptığım hemen her ortamda, yapay zeka ve otomasyon nedeniyle geleceğinden endişeli gençlerden “Biz ne yapmalıyız, neler öğrenmeliyiz, nasıl hazırlanmalıyız bu çağa?” sorularıyla karşılaşırım.
Gerek iş dünyasının gerekse bu dünyaya girmeye hazırlanan gençlerin ihtiyaçlarına siyasi iradenin ne derecede önem verip gereğini yaptığı ise, PISA ve diğer uluslararası karşılaştırmalarda ülkemizin çok gerilerde olmasından belli. Dolayısıyla, bu yazının amacı siyasi iradeye veya devlete bildik önerileri tekrarlamak değil.
TÜSİAD ve STEM (+A)
İş dünyasının eğitim konusunda sadece devlete genel önerilerde bulunmanın ötesinde yapabilecekleri var. Bunun bilinciyle, TÜSİAD 2014 yılında STEM (Fen, teknoloji, mühendislik ve matematik kavramlarının İngilizce kısaltılmışı) bağlamında gençleri bilim konusunda heveslendirme ve öğretmen eğitimi gibi çalışmalar başlattı.
TÜSİAD, Haziran 2017’de PwC Türkiye’ye hazırlattığı “2023’e Doğru Türkiye’de STEM Gereksinimi” raporunu (http://bit.ly/2I5T8LX) kamuoyuna sundu. Gözlemlerimi doğrulayan bu rapordan da görüyoruz ki, yapılan çalışmalar henüz yeterince yaygınlaşıp, önemli bir etki yaratmamış. Ayrıca, zamanla STEM’in yetersizliği, yaratıcılık, esneklik, takım çalışması gibi “Yumuşak beceriler”in (soft skills) gerekliliği anlaşıldıktan sonra STEM’e A (İngilizce “Art”) “Sanat” da eklendi. Fakat, bu da yapılan çalışmalarda ve geçen yıl yayımlanan raporda somut olarak yer almıyor.
İş Dünyasına Öneriler
İş dünyasının eğitime yapabileceği katkılar üzerine, üniversite-sanayi işbirliği konularında çok sayıda ve giderek daha önem kazanan uluslararası araştırmalar var. Bunlara girmeden, Amerika’daki çeyrek yüzyıllık akademik deneyimlerime dayanarak, yükseköğretimi ilgilendiren – araştırma sonuçlarının da desteklediği – üç somut öneri yapabilirim.
Birincisi, mühendislik öğrencilerinin yaz stajlarının iş dünyası tarafından angarya gibi görülmesinden vazgeçilmesi. İki ay olması gereken stajında, kendini gerçekleştirme aşamasındaki öğrenci, bulunduğu iş yerine değer katmak arzusuyla doludur. İşte bu potansiyeli iyi değerlendirmek gerekir. Stajyerden değer katmayı talep ederken, aynı zamanda ona değer katmak için de çaba gösterilirse, mükemmel bir kazan-kazan ortamı yaratılmış olur.
İkincisi, sanayi-üniversite işbirliği için resmi ve bürokratik bir mekanizma yerine, iş dünyasının üst düzey yöneticileri, üniversitelerin hocaları ile rahat bir ortamda tartışma toplantıları yapabilir. Amerika’dayken yaşadığım çok sayıda örnekten birisini çok kısaltılmış olarak vermek isterim. Fizik alanında çifte Nobel kazanmış bir hocanın da (John Bardeen) bulunduğu, araştırma konusunda o zamanlar Amerika’da önde gelen Illinois Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nin Yönetim Kurulu’na seçilmiştim. Amerikan otomotiv ve elektronik sanayisinin Japon rekabeti karşısında kıvrandığı 80’li yıllarda bir toplantımıza Motorola CEO’su katılmıştı. Bize “Biz zirvedeydik, Japon rekabeti duvarına çarptığımızda neye uğradığımızı şaşırdık” diye bir özeleştiriden sonra “Siz de zirvedesiniz ama rekabet karşısında bizim durumumuza düşmemek için …” diye çok somut ve yararlı öneriler yapmıştı.
Motorola CEO’sunun önerilerinden biri, öğrencilerimizin eğitimi ile ilgiliydi. Önce kibar bir dille eleştirdi bizi: “Ününüzü korumak ve fon bulmak için araştırmaya öncelik vermek zorundasınız, bunu anlıyorum ama bizim nitelikli eleman sıkıntımız artarken siz galiba öğrencilerinizin eğitimine ve müfredatı yenilemeye yeterince zaman harcayamıyorsunuz.” Daha sonra kuru ve genel bir nasihat yerine “Hocalarınızı eğitim psikolojisi alanında eğitmek ve içinde bulunduğumuz sert rekabet ortamının gereği pedagojik bilgilerle donatmak için haftalık seminerler dizisi hazırlayalım, bunun maliyetini biz ödeyeceğiz” teklifini yaptı. Kabul ettik ve hemen uygulamaya kondu. Ben doçenttim o sıralar ama, mühendislik fakültesi dekanı ve profesörler dahil hocaların çoğunluğu bu seminerlere katıldı. Çok da yararlı oldu.
İş dünyasının medyada ses getirmek veya nutuk atmak gibi kaygılar beslemeden, üst düzey yöneticilerinin üniversite hoca, araştırma görevlisi ve öğrencileriyle somut ve karşılıklı bilgi ve öneri paylaşımı toplantıları düzenlemesi için ayıracağı zamanın yaratacağı kazan-kazan ilişkisinin yararı, resmi üniversite-sanayi mekanizmalarının üstündedir.
Üçüncü önerim, yine bürokratik mekanizmalarla yetinmeyip, doğrudan ilişkiler kurarak, üniversite son sınıf öğrencilerine ve tez öğrencilerine, angaryadan ibaret olmayan projeler vermek. Ayrıca, akademik danışmanın yanında yarı danışman olarak zaman ayırmaları ve kaynak sağlamaları gerekir.
ODTÜ’ye geldiğimde, Amerika’daki üniversitemde uygulanan bir sistemin benzerini kurmak için çalışmaya başladım. Proje almak için önemli bir şirketin üstelik eski dostum olan CEO’suna böyle bir taleple gittiğimde, bana “Hem proje vereceğiz hem de para mı?!” diye sorduğunu unutamam. Bir şirketin ciddi bir beklentisi olmadan, lütuf olarak vereceği projenin kimseye yararı olmaz. Ciddi bir beklenti için ise zaman ve para kaynağı ayırabilmeli.
Kaynak ayırmak zorunda kalacakları bu önerilerimin iş dünyasının hoşuna gitmeyeceğini biliyorum. Amiyane tabirle, “Ağıza düşecek armudun pişirilmesi için” siyasi iradeye bildik önerileri tekrarlayıp beklemeye ne kadar dayanacaklarını ise bilemiyorum.
Bireye Öneriler
Mühendislik veya diğer alanlarda, lisans veya lisansüstü öğrenci, araştırma görevlisi, yeni mezun genç…Çok önemli teknolojik gelişmelerin müthiş bir hızla gerçekleştiği günümüzde, haklı olarak geleceğe kendilerini hazırlamak için “Hangi konu/meslek önemli olacak, ben ne yapmalıyım” gibi sorulara yanıt arıyorlar.
Bu kadar hızlı ve yıkıcı gelişmelerin olduğu dönemde, ilerisi için tahmin yapmak imkansız veya çok riskli. Bu riski göğüsleyenler var. Bunların içinde benim en önemli ve kapsamlı gördüğüm, Dünya Ekonomik Forumu’nun Boston Consulting Group ile beraber hazırladığı “New Vision for Education” başlıklı raporudur (http://bit.ly/2I6ZuuH). Bu yazımda, 21. Yüzyıl için gerekli beceriler listesini içeren şekli rapordan aktarmakla yetineceğim. İleriki yazılarımda yardımcı olacak bilgiler aktaracağım.
Ülkemizde, şekildeki 16 beceriyi verecek yükseköğrenim sistemi eksiktir. İş dünyamızda, bu eksikliği kısmen olsun giderecek bir çaba da yetersizdir. Dolayısıyla, birey kendisi çaba göstermek zorundadır. MOOC gibi, internetten ücretsiz ders alabilme olanakları var. İngilizce bilmeyenler – ki günümüzde büyük bir yetersizlik demektir – ODTÜ’de Prof. Dr. Kürşat Çağıltay önderliğinde geliştirilen Bilgeİş’den (https://bilgeis.net/#/) ücretsiz çevrimiçi dersler alabilir. Öyle anlaşılıyor ki, Bilge İş’de en çok tercih edilen dersler “Yumuşak beceriler” (soft skills) ile ilgili (http://bit.ly/2GscT36).