SNOWDEN’İN SIZINTILARI BİLGİ ÇAĞI TURNUSOL KAĞIDI OLDU
Edward Snowden 1983 doğumlu, yani Y-kuşağından bir bilgisayar uzmanı. 20’li yaşlarındayken, CIA ve NSA (ABD’nin “derin devleti” olarak bilinen Ulusal Güvenlik Teşkilatı) için çalıştı. 30. yaş gününden birkaç hafta önce, Haziran başında, ABD ve İngiltere hükümetlerinin beraberce yürüttüğü, NSA’nın çok gizli kitle gözetim programının ayrıntılarını “buna daha fazla tahammül edemeyeceğim” diyerek İngiliz gazetesi The Guardian’a sızdırdı. Dünya gündemine bomba gibi düşen, tarihin en büyük gözetleme skandalı olarak nitelendirilen ve 3 aydır hala gündemi yoğun olarak meşgul eden bu sızıntı, ayni zamanda ortaya çıkan tartışma ve tepkiler için de turnusol kağıdı işlevi görüyor. Tepkiler ve yaklaşımlar geleneksel anlayışa göre mi, yoksa bilgi çağının gereklerine göre mi? Bunlara bir bir bakalım.
Snowden’in yaptığı suç mu, hatta vatanına ihanet mi tartışması gündemi belirledi mi? Hayır. Geleneksel anlayışın odaklanma eğilimi gösterdiği bu tartışma hızla bir kenara itildi ve ABD’nin kişilikli medyası ve güçlü STK’larının ısrarlı baskılarıyla, NSA’nın yaptığı gizli kitlesel gözetlemenin suç olup olmadığı üzerine yapılan tartışmalar gündemi belirledi. Nitekim, NSA’nın baştan yaptığı “biz her gözetlemeyi mevcut yasalar içerisinde ve sadece teröristlere karşı yaptık” iddiasının yanlış olduğu, yasa ihlallerinin ve sıradan insanların da fişlenebildiği bu tartışmalar ve sorgulamalar sonucu ortaya çıktı.
Dünya kamuoyunda zor duruma düşen ABD’de başkan Obama ve parlamento tepkisi ne oldu? Geleneksel yaklaşım, terörü önlemek uğruna kişilerin mahremiyet haklarının gizlice ihlal edilebileceğini ve devlete gözü kapalı güvenilmesi gerektiğini savunur. Hatta bununla da yetinilmez, karşı görüşte olanları ülkeye zarar vermek ve teröre hizmet etmekle suçlar. Amerikan yönetiminde bunu yapanlar çıktı. Nitekim, NSA’nın kişisel verileri toplama ve gözetim yetkilerini sınırlamayı öngören bir yasa teklifi temsilciler meclisinde az farkla da olsa reddedildi. Fakat, Obama “devletin gözetim faaliyetlerinin sadece teröre karşı etkin olması yetmez, bu faaliyetler kamuoyunda da kabul edilebilir bir uygulama çerçevesinde yapılmalı” diye bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Amerikan senatosu üyelerinden oluşan bir panel de NSA yönetimini derinlemesine sorguladı ve eleştirdi. Böylece, ne fişlenmeyi bir kaçınılmazlık olarak görmek ve teslim olmak ne de ülkenin yüce çıkarları için devlete gözü kapalı güvenmek yönündeki geleneksel anlayışlar kabullenildi.
Tüm dünyayı kapsayan NSA gözetimine diğer ülkelerin tepkileri ne oldu? Demokrasiyi özümseyememiş, geleneksel anlayışla yönetilen ülkelerden ses çıkmadı. Hatta, kendi uyguladıkları gözetim ve fişlemelere, mahremiyet ihlallerine “işte Amerika da yapıyor” diye sessizce meşruiyet kazandırmanın mutluluğunu yaşadıklarını ima yoluyla da olsa gösteriyorlar. Öte yandan, Avrupa ülkeleri çok sert tepki verdi. Avrupa Parlamentosu 4 Temmuz toplantısında, ABD’nin Avrupa ülkelerini de içeren gözetlemesini durdurmasını talep eden bir kararı 98 karşı 483 kabul oyuyla kabul etti. Ayrıca, ABD ile serbest ekonomik bölge anlaşmasını askıya aldı. Almanya, ABD ile ortak casusluk anlaşmasını feshetti. Sadece Fransa gibi güçlü ülkeler değil, Latvia’nın bile Dışişleri Bakanı 1 Temmuz günü, ABD diplomatlarını makamına çağırarak NSA’nın kendi ülkelerinde yaptığı gözetleme ve dinleme konusunda açıklama ve bilgi talep etti.
İngiltere? ABD hükümetiyle ortak yürütülen gözetlemelerin ortaya çıkması karşısında İngiltere hükümeti ciddi bir bocalama içine girdi. Hatta, Snowden’in sızdırdığı gizli bilgileri yayımlayan The Guardian gazetesini kabul edilemez bir baskı altına aldı. Her bakımdan geleneksel ilkelliği gösteren hükümetin baskısıyla, The Guardian gazetesi hükümetin gönderdiği adamlar önünde Snowden belgelerinin bulunduğu bilgisayarları un ufak ederek tahrip ettiler. Hükümetin adamları bunun fotoğrafını çekerek çıkıp gitti gazeteden. Oysa, o belgelerin ABD ve Brezilya’da kopyaları olduğunu, bilgisayarları tahrip ederek belgelerin yok edilemeyeceğini bilgi çağının insanı bilir. “Suç ortağı” olarak bocalayan İngiltere’de geleneksel anlayışa sahip hükümet ile bilgi çağı anlayışına sahip medya ve STK’lar arasında mücadele sürüyor.
Türkiye? NSA gözetiminin yurttaşlarımızı ve ülkemizi ilgilendiren kısmı hakkında bilgi almak için hükümet tarafından anlamlı bir girişim olmamıştır. Dışişleri bakanı Davutoğlu yurtdışındayken ABD büyükelçiliğinden bazı kişiler bakanlığa davet edilmiş ve “Kerry ile Davutoğlu bu konuları konuşuyor” şeklinde ciddiyetten uzak bir açıklama ile yetinilmiştir.
UDH Bakanı Binali Yıldırım da tamamen sessiz kalmıştır. Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun “fişleniyoruz, dinleniyoruz” iddialarını, başbakan Erdoğan “beni de dinliyorlar” diye yanıtlamakla yetinmiştir. Hükümet tarafından anlamlı bir girişim ve açıklama olmadığı gibi, ne medyamız ne kanaat önderi olabilecek aydınlarımız ne de – Alternatif Bilişim Derneği dışında – STK’larımız bu konuya ilişkin bir duyarlılık göstermiştir.
Her ülke yönetimi toplumu gözetleme olanak ve yetkisini istiyor ve iletişim firmaları ile bu konuda işbirliği yapıyor. Bunun karşısında, hangi ülkelerin medyasının, kanaat önderlerinin ve STK’larının bilgi çağına ve demokrasiye yakışır bir anlayış ve yaklaşım içerisinde olduğunu, hangi ülkelerdekilerin ise 3. Dünya ülkesi gibi kaderci, teslimiyetçi ve pasif olduğunu görmek için Snowden’in açıklamaları gerçek bir turnusol kağıdı olmuştur.
ULUSAL
SİZ ONU BİLMESENİZ DE XKEYSCORE SİZİ BİLİYOR
Haziran başında Snowden ilk olarak, NSA’nın kitlesel gözetimini ve veri madenciliği yapan gizli PRISM programını açıklamıştı. Daha sonra, Temmuz başında ikinci bombayı patlatmış ve uluslararası tüm e-mail iletişimini gözetleyen çok gizli Xkeyscore programını açıklamıştı. Xkeyscore ile her dilden her bireyin internet üzerinden yaptığı hemen hemen her şeyi kaydedip analizini yapabilmek mümkün. İnternet kullanıcılarını izlemek ve Xkeyscore’a veri sağlamak için dünyada 180 noktaya yaklaşık 700 sunucu yerleştirilmiş.
The Guardian gazetesinin yayımladığı ekteki haritada bu servis sağlayıcılarının Türkiye’ye de yoğun olarak yerleştirildiğini görüyoruz. Buna karşın, ülkemizde ne medyadan ne de hükümetten bu konuda herhangi bir haber veya açıklama olmadı. Tüm bu sessizlik ve Özgür Uçkan’ın BThaber’de bir dizi yazısında ortaya koyduğu Türkiye’de kullanılan gözetleme teknolojileri, akla ister istemez çeşitli sorular getiriyor. Ben bu soruları, Bilgi Edinme Hakkı Yasası’ndan yararlanarak soracağım ve aldığım yanıtları gelecek ay burada paylaşacağım.
Bu arada, mahremiyet ihlalleri karşısında medyanın, kanaat önderlerinin ve STK’ların önümüzdeki günlerdeki duruşu demokrasi ve çağdaşlık anlayışlarının önemli bir göstergesi olacaktır. İnovasyonun ancak demokratik ortamda yeşerdiğinin bilincinde olan, bilişime çok boyutlu talebin artmasının önemini kavramış olan bilişim STK’ları, sadece insan hakları nedeniyle değil, sektörel çıkarları bakımından mahremiyet ihlallerine duyarlı ve güçlü bir şekilde karşı olmalı, çözüm üretmeli. Güvensiz bir ortamın maliyetini ABD şu anda, NSA skandalından sonra bulut teknolojilerinde büyük miktarlarla ödüyor. Türkiye’de Kişisel Verilerin Korunması kanunun çıkarılmamasının maliyetlerini ülke olarak ödüyoruz. Dolayısıyla, sadece çağdaşlık ve demokrasi açısından değil, ekonomik boyutuyla da mahremiyetin önemi kavranmalı ve gerekli duruş sergilenmeli.