1987’de Twitter habercilik
GAZETECİLİĞİN ruhunu bana öğreten Nuri Çolakoğlu’yla BBC’de 6 yıl çalıştım. O, aynı zamanda Milliyet’in Londra muhabiriydi. 1987’de Türkiye’ye gazetesine dönmeye karar verdi. Ama, yerine bırakacak muhabir bulamamıştı. Bana sordu. Olur dedim. Nuri, Milliyet’e haber geçmem için bana, o zamana kadar görmediğim tuhaf bir alet verdi. Şimdiki PDA’lerin iricesi bir şey. Yazıyı teleks gibi geçecek, ama bunu telefonla yapacaktı.
Teleks 1980’lerde yazılı haberleşme aracıydı. Ben, 1984’te Cumhuriyet’e yazı yollamaya başladığımda yazıyı önce daktiloyla yazardım. Sonra, İngiliz Telekom İdaresi’ne gidip orada telekste yeniden yazardım. Yazı, üzeri delikli uzun bir şeride dönüşürdü. Hatasız yazmak şarttı. Çünkü yanlış silinemezdi. Doğrusunu tekrar yazmak gerekirdi. Şeridi dikkatle sarıp, görevliye verirdim. O, yollardı.
Nuri, bu zahmetten, evinde ofis olarak kullandığı çatı katına ekranlı modern bir teleks alarak çözmüştü. Her zaman teknolojinin en yenisini bulurdu.
İşte bana verdiği tuhaf alet de yine yeni bir icattı: Üzerinde 5-6 santim genişliğinde minik bir ekran. Klavyesinde tuşladıkça, kelimeler ekrandan sola kayıp kayboluyor. Yazının bütününü görmek yok. Ne diyeceğini çok iyi kestirip bir hamlede yazmak lazım. Ama sonrası hoş: Bir Londra telefon numarası var. Çeviriyorsun (tuşlu telefon yok daha). Karşıdan bir sinyal sesi geliyor. Aletin akustik bağlayıcısını ahizeye dayıyorsun. Bir tuşa basınca zızzzt diye bir sesle haber, sese dönüşüp gidiyor. Nereye? Londra’da bir veri merkezine. Orası, o sesi yazıya çevirip Milliyet’e yolluyor.
Ben bu harika oyuncağın yararını en çok 26-30 Mart 1987’de gördüm. Başbakan Turgut Özal, ABD’den Türkiye’ye dönerken Londra’ya uğradı. Tam o sırada Yunanistan’la Ege’de savaş eşiğindeyiz. Özal’ın otelinde lobide Türk gazeteciler kamp halindeyiz. Sabahtan akşama gündem 40 kere değişiyor. Ben işte o ortamda Özal’ın ekibinden duyduğum her şeyi Twitter kıvamında kısa cümlelerle İstanbul’a aktardım.
Lobide dizi dizi telefonlar vardı. Oraya koşup hızla yazıp yolluyordum. Diğer gazeteciler, ev veya ofislerine giderek bu işi teleksle yapmak zorundaydılar. Ben, mobil iletişime Nuri sayesinde ulaşmıştım. Nuri’nin, hattın öte ucunda, “Senin haberleri biz burada birleştiriyoruz” diye keyifli gülüşünü unutamam.
Özal, bunalımı birkaç günde çözdü. İstanbul’a döndü. Milliyet, Londra’ya muhabir buldu. Aleti ona verdim. Evimdeki ilk PC’im Amstrad’la Cumhuriyet’e ve BBC’e 10 yıl daha çalıştım. Toplam 17 yıl.